2 Mayıs 2013 Perşembe

Korku...

küçücükken oluşuyor, oluşturuyoruz bugünkü korkularımızı.
ne yazık ki büyüdükten sonra ise hiç düşünmeden
teslim oluyoruz korkularımıza.
biz küçükken o ebada göre önce küçük yarattığımız
ancak sonrasında giderek kocaman olan korkularımız,
yavaş yavaş ele geçiriyor benliğimizi, bilincimizi
ve bir süre sonra da patronluğunu ilan ediyor.
korku içi boş, anlamsız, gözün görmediği, elin tutmadığı
özüne bakılınca ise insanın kendi kendine yaratıp
zamanla kendinden daha büyük hale getirdiği bir oyun aslında.
korku oyun olur mu? diye sormayın zira bana göre korku gerçekten bir oyun.
nasıl mı? bir örnekle anlatayım ;
diyelim ki küçük bir yaşımızda tv de bir film izliyor ve korkuyoruz,
film devam ederken anlık korkular yaşıyoruz.
peki film bitince? işte zurnanın zırtladığı yer burası
zira film bitti, içeri odanıza yatmaya gideceksiniz
ne hissediyoruz? korku.
peki peşinden ne yapıyoruz? imajinasyon.
neyi imajine ediyoruz? odamda biri var...
şimdi olmayan bir tarlaya olmayan bir tohumu ektik.
bu sefer içeride birinin olma ihtimalinin korkusu sarıyor her yerimizi.
çoğu zaman mutfağa gidip kocaman bir bıçak alıyoruz elimizde,
bak bak olmayan tarlaya olmayan bir korku tohumu ektiğimiz yetmiyormuş gibi
bir de bunun üstüne aksiyona da geçiyoruz.
artık içeride birinin olduğuna inanan benliğimiz,
kendini savunmak için eline bir de bıçak almış, hemde en kocamanından.
yavaş adımlarla odaya yaklaşıyoruz elde bıçakla,
bazen cesaretlenip odaya yakın bir yerde bağırıyoruz;
- elimde bıçak var çık saklandığın yerden... diye
olmayan yere tohumu ektik
ele bıçak alarak aksiyona geçtik yetmedi
bir de bunların üstüne efelikte yapıyoruz.
neyse zar zor odaya ulaşıp kapıyı çoğu zaman bir kerede hızla açıp,
bağıra çağıra odaya dalıyoruz.
bak bak efelikte yetmedi, atağa da geçtik.
odada kimse var mı?
yok
olmadığını en baştan biliyor muyduk?
evet
ama yinede bunca saçma şeyi yaptık.
odanın her noktasını kontrol ediyoruz (bıçak hala elde)
odanın "temiz" olduğunu görünce ise güçlü bir rahatlama (adrenalin pompasının bitişi).
aradan bir süre geçer, akşam bizi yine bir şey korkutur,
elde yine bıçak ev içi ava çıkış.
korku kişinin kendine tekrar ettirdiği bir duygu yumağıdır.
her korkumuzda
1.- imajinasyon
2.- aksiyon
3.- atak
bu örgü her korktuğumuzda kendini tekrar ediyor. tıpkı daha önce oynayıp
oynunun sonunu gördüğünüz bir bilgisayar oyunu gibi
korku değil kendini tekrar eden, insanın kendisi.
korku değil bize hakim olan, kendimizin korkuya verdiği izin.
korktuğunuz herhangi birşeyi düşünün,
o korkunuza sorular sormaya başlayın sanki sizin korkunuz değilmiş gibi.
ona nasıl ortaya çıktığını, neden bu kadar korkulası bir şey olduğunu,
ve daha sonra hemen bu korkunuzun kendini tekrar ettiği olayları düşünün
göreceksiniz ki korku dediğimiz duygu gerçekten içi boş ve anlamsız.
insan insan olalı milyarlarca şey yarattı duygusundan materyaline kadar.
ama bana göre yaratılan en boş, en anlamsız şey korku.
bir şeyi hiç unutmayalım, bu bedenin bu algının patronu kendimiziz.
biz kendimize ne dersek kendimiz onu yapar,
kork deriz korkar, işe deriz işer, ye deriz yer, sıç deriz sıçar.
işte korku yazdığım diğerleri kadar basit birşeydir.
önemli olan sizin korkularınızdan kurtulmak isteme eşiğiniz.
eğer gerçekten korkularınızdan kurtulmak istiyorsanız
onlarla konuşun ve onları ne zaman ve neden yarattığınızı hatırlayın.
insan korku gibi boş bir duyguya patronluğunu vermeyecek kadar değerli bir varlıktır...





2 yorum:

  1. Merhaba yazınızı Hakan Mengüç vasıtasyıla gördüm ve çok beğendim.
    Daha önce karşılaşmamam büyük kayıp, artık blogunuzu takip ediyor olacağım.

    YanıtlaSil