16 Temmuz 2010 Cuma

Vicdan...

hepimizin hayatında belki de en önemli rolü oynayan kelime, vicdan...
hayatımız boyunca fazlaca kullandığımız kelimeler listesinde ilk 10 arasındadır bu kelime.
peki neden bu kadar önemli diye düşündünüz mü hiç?
nedir vicdan? neyin nesidir?
hiç sözlükte vicdanın kelime anlamına baktınız mı?
vicdan : kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kendi ahlak değerleri hakkında
yargılama yapmasını sağlayan güç. sözlükte böyle geçiyor.
o halde gelin açıklamanın derinine bakalım;
bir kere tüm cümleyi okuduğumuzda anladığımız ilk şey vicdan denen şey her ne ise sadece kişinin kendi davranışları ile ilgili yani sadece kişinin kendi ile ilgili.
demek ki bize büyürken yutturulmaya çalışılan, sanki tüm toplum için "ortak" bir şey değilmiş.
devam edelim sözlük açıklamasına bakmaya;
kişinin kendi ahlak değerleri hakkında yargılama yapması...
bana göre öldürmekten sonradünyadaki en büyük günah/yazıklardan biri kendini yargılamak.
zaten sorun da burada başlıyor. kişi kendini yargılamaya başladığında hayatının sonuna kadar bunu yapıyor.
peki neden? neden kendimizi yargılıyoruz?
kişi ancak bir şeylerinin eksik/yanlış olduğunu düşününce kendini yargılar. eksik ya da yanlış bir şey yapmadıysa vicdanı hep rahattır. demek ki düz mantıkta eğer bir şeyi eksik/yanlış yapmazsak
o zaman kendimizi hiç yargılamayız yani vicdan denen mekanizma çalışmaz.
hepimiz hayatımızda defalarca "keşke" demişizdir. aslında onu diyen biz değiliz vicdanımız
bakın yazarken bile vicdanın bizden biri, bizim bir parçamız olmadığını görüyoruz.
keşkeyi ben değil vicdanım söylüyor...
sanki tırnağım gibi. yani benim ama belirli bir uzunluğa gelince kesip atıyorum veya saçım gibi.
onlarda benim ama değil. vicdan da böyle bir şey.
sözlük açıklamasındaki en ilginç noktalardan biri de "güç".
vicdan bir güç olarak tanıtılıyor bize, yaşam boyunca da öyle öğretiliyor.
ne gücü yaaa? görmediğimiz, duymadığımız bir şey nasıl güç olabilir?
hayatımızdaki bir çok şeyi göremiyor duyamıyoruz diyebilirsiniz
peki ben buna ne derim? yanlışşşşşşşşşşşş
insanlar her duygusunu görebilir. nasıl mı?
sizi gerçekten seven birinin karşısına geçin
size sizi sevdiğini söylemesini isteyin
sizi sevdiğini söylerken gözlerinin hafifçe titrediğini göreceksiniz. işte gördünüz
veya negatif bir örnek verelim.
karşınızdaki size yalan söylerken gözlerini dimdik size bakıp konuşamaz. işte yine gördünüz.
bunun gibi onlarca örnek verebilirim. peki vicdanı nasıl görebilirsiniz?
diyelimki yolda giderken biri sizden "ekmek parası" istedi, siz de vermediniz. sonrasında ise içinizde olduğunu
sandığınız o güçle yani vicdanınızla savaşmaya başladınız. bu savaş yüzünüze nasıl yansır?
keyifsiz bir ifade ile.
gördünüz mü işte vicdan olduğu gibi değil bizde var olan bir duyguyu kullanarak
kendini belli edebilen bir güç. demek ki vicdanın tek başına diğer duygular gibi kendini ifade
edebilmesi diye bir şey yokmuş.
peki parayı isteyene vermeyince neden bu güç devreye girip bizi keyifsiz hale getiriyor?
çünküüüüüüü büyütülmemiz "suçluluk" olgusu üzerine kurulu.
büyümesi "ne yaparsan yap bir şekilde suçlusun sen" şeklinde olan biri nasıl vicdan denen
o içi boş balondan sıyrılabilir ki?
vicdan bizleri suçluluk olgusu ile kontrol altında tutup bize dilenileni yaptırabilme gücüdür.
bize birşeyler yaptırılabiliyorsa demek ki bizler "kuklayız"
burada önemli olan nokta kukla mı olmak istiyoruz yoksa kendimizin patronu mu?
kukla kalmaya devam etmek isterseniz benim için mahsuru yok. keep going..
ama patron olmak başka bir keyif. o yüzden yapılması gereken ilk şey
bize bunca zamandır yutturulan ve bizi sadece kontrol altında tutmak için
uydurulan vicdan denen şey ile vedalaşmak.
eğer yolda biri senden para istiyorsa ve sen vermiyorsan
bu bir tek anlama gelir;
parayı vermedin... o kadar. gerisi traş.
ne parayı vermediğin kişi açlıktan ölecek ne de sen vermedin diye cehenneme gideceksin.
haaa verirsen de cennete gideceğin meçhul.
o yüzden içi boş "güç" lerle kendimizi yemek yerine
içi dopdolu olan kendimizle barışıp yaşamak bence daha güzel...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Erkekler tuvaleti...

garip yerdir erkekler tuvaleti.
neye bakacağını bilirsen çok şey öğrenebilirsin,
tabi "ne" ye bakacağını derken "şey" e bakmaktan bahsetmiyorum :)
erkeklerin bir çoğu için büyük bir kabustur erkekler tuvaleti
zira bir çok ülkede erkek çükünün boyunun hayat mutluluğu ile eşdeğer diye görülmesi
sonucunda bir çok erkek genel tuvaletlerden çok rahatsız olur.
şöyle ki hiç görmeyen kadınlar için önce bir erkekler tuvaletini anlatalım;
kapıdan içeri girince ikiye bölünmüştür erkekler tuvaleti.
bir tarafta yan yana dizilmiş ve birbiri arasında daracık bir levha olan pisuvarlar
diğer tarafta ise "büyük" hacet görülebilecek normal tuvaletler.
işe pisuvar bölümüyle başlayalım.
öncelikle erkeklerin yüzde 95'i arkasında biri varken işeyemez ama işiyormuş gibi yapar.
nedendir bilinmez ama arkasında başka bir erkek duran işeyici erkek bir anda kitlenir
ama karizma bozulmasın diye sanki işiyormuş gibi hareketler yapar.
nasıl hareketler mi?
örneğin erkekler pisuvarda işerken şeyini tutuşundan şeyinden memnun mu mahçup mu anlarsınız
zira memnun olmayanlar avuçlarını şişik tutar ve şeyinin ucunu çoğunlukla sallar.
arkasında durursanız bir kolunun devamlı sallama hareketi yaptığını görürsünüz.
veya yüz ifadesi değişir sanki çiş yapmada bir sorunu varmış gibi hani zorlanıyormuş gibi,
işte bunun gibi şeyler.
arkasında bekleyen kabusu bir bakıma aşabilen erkek için ikinci kabus yanındaki pisuvarlara işeyenlerdir
çünkü pisuvarları ayıran levhalar o kadar dardır ki işeyen erkek kendini devamlı tetikte tutar,
sağındaki solundakiler acaba ona bakıyor mu diye.
dediğim gibi erkeklerin %95'i boyut olyına kafayı taktığı için hep kıyaslama ile yaşar.
o yüzden yanındakilerin onun pipisini görmemesi için inanılmaz taktikler geliştirirler
mesela bazı erkekler pisuvara o kadar yaklaşır ki sağında solundaki levhaları da kullanarak
yanındakilerin bakmamasını sağlamaya çalışır.
veya kafasını yavaşça sağa sola döndürür ki yanındakiler onun kendilerine
baktığını hissedip önlerine baksın diye.
tabi asıl kabus bazı tuvaletlerde pisuvarlar su yalakları gibi olur
işte o pisuvar erkeklerin tam anlamıyla kabusudur
çünkü bir çoğu oraya işeyebilmek için tuvaletin boşalmasını bekler
ve bir çoğu da en köşeyi seçer.
bir tuvalete girip yalak tarzı pisuvar görürseniz bekleyin kesinlikle
en azından bir erkek sanki elini yüzünü yıkıyormuş rolüne bürünerek
içeridekilerin çıkmasını beklediğini görürsünüz.
pisuvar olayının dışında bir de "büyük hacet" olayı var.
kadınlarınki nasıldır bilmiyorum ama erkekler tuvaletinde hacet bölümlerinin bir çoğu sadece incecik bir levha ile ayrılmış, üstü ve altı boş kabinlerdir. yani yandaki kabine giren bir erkek
tuvaletin üstüne çıksa yandaki kabinin içini görebilir.
ve bu kabusun önde gidenidir çünkü erkeklerin çok büyük bir çoğunluğu
o kabinlerde kimse varsa mıçamazlar.
diyelim ki tüm kabinler boş ve bir erkek kabinlerden birine girip kapıyı kitliyor ve işine başlıyor,
o anda kapı açılıp içeri biri girerse erkek direk panikler ve çoğunlukla
küçük bir öksürük veya tuvalet kağıdının durduğu yer ile oynamaya başlayarak ses çıkarır.
yani burada biri var meajı verme zorunluluğu hisseder erkek.
bu mesajın bir başka amacı da eğer sonradan giren var olan kişiden önce çıkarsa
çıkarken ışığı kapatmasın diyedir.
erkekler tuvaletinde erkek analizi yapmak bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü çok kolaydır.
çevremde tanıdığım bu konuda sıkıntılı o kadar çok erkek var ki
kimisi bu yüzden mıçacağı varsa yapmaz tutar evine gitmeyi bekler,
kimisi tuvalet kapısının önünde dakikalar geçirip ona göre en uygun giriş zamanını bekler
kimisi ise yıllarca bunu utanılacak bir şeymiş gibi herkeslerden saklayarak
sıkıntıyı içine gömer ama her genel tuvalete giriş onun için afaganlar basması anlamına gelir.
hayatında neredeyse çok çok az terleyen ama tuvalet sıkıntısı yüzünden
niagara şelalesi gibi çağlayarak terleyen çok adam gördüm.
bunları nereden mi biliyorum?
ben de onlardan biriydim taa ki canıma tak edip bunu yıkıncaya kadar.
yıkana kadar harcadığım zamanda devamlı gözlem yaptığım için biliyorum bunları
ve tabi bir de eskiden onlardan biri olduğum için.
ama bir gün "eee yeter ulan" deyip bu işi kendimde çözdüm.
darısı sizin başınıza...