22 Nisan 2010 Perşembe

Bu Ülkede Kadın Olmak...

15 yaş civarında idim
bir sabah uyanıp Tanrı'ya beni erkek yarattığı için teşekkür ettiğimde.
çünkü ilk o yaşta iken kafama dank etmişti bir kadının hayatı boyunca her ay
hiç sekmeden her ay bir kaç gün sancı çekip regl olacağını.
çevremdeki kadınlar ve kızlar o günlerde huysuzluğun tavan yaptığı günler yaşıyorlar
ve birkaç gün içinde ise normal hallerine dönüyorlardı.
işte o gün çok müteşekkür olmuştum O'na.
daha sonra bir kez daha teşekkür ettim hamile kalmadığıma.
9 ay içinde ne olduğunu bilmediğin kocaman bir şey büyüyor,
enerjini çekiyor,hormonlarını delirtiyor, psikolojini bozuyor vesaire vesaire
ve tabi ki işin sonunda doğum sancıları ve memene yapışan küçük uzaylı tipli bir bebek.
yok yok demiştim ben bu işi hayatta yapamam
kadınlara saygım artmaya başlamıştı.
son dönemlerde ise gözlemlerim arttıkça, işim dolayısı ile dünyanın bir çok ülkesini görüp
oradaki kadınlarla buradakileri karşılaştırınca iki sonuca vardım;
1.- kadın doğmak başlı başına bir dert regl doğum falan filan
2.- bu ülkede kadın olmak bir ceza
öyle bir ülke ki burası erkekleri ata erkil yetişiyor demelerine bakmayın
türk erkeği anasının kuzusudur.
bunu okuyan bir kadınsanız şöyle bir imaj hayal edin;
bir erkekle tanıştınız sohbet ediyorsunuz, aranızda bir çekim oluştu,
bir süre sonra onunla öpüşmek için ona doğru hamle yaptınız,
başınıza ilk gelecek kabus nedir?
bu ülke erkeği diş fırçalamayı bilmez,
nereden mi biliyorum? açın avrupa birliği gelişim raporlarını okuyun göreceksiniz
bu ülkedeki diş macunu tüketiminin yüzdesel büyüklüğü kadınlar ve çocuklarda
ayrıca diş macunu tüketimi bu ülkede afrika ülkelerine eşdeğer
eh çekim oldu öpmek için yaklaştınız ağzıdan buram buram gelen
akşam yemeğinde yenmiş sarmısaklı mantı kokusu.
birinci sınavdan sınıfta kaldı erkek.
hadi dediniz bir şans daha ver ve öpme ama ona sarıl
kollarınızı açtınız ona sarıldınız
sırada ikinci kabus var nedir o?
ter kokusu...
yine aynı raporlarda deodorant kullanımı en düşük ülkeler listesinde başa güreşiyoruz
deodorant kullanmak küçüklükten kazandırılan bir özelliktir. eğer bu size kazandırılmamışsa
koktuğunuzun farkına bile varmazsınız çünkü o koku sizin için normaldir.
ikide iki negatif adım sonrasında kadın yine bir kredi vermek ister
diyelim ki o kredi yani üçüncü adım sex yapmak olsun.
soyunmaya başladığınız anda üçüncü şokkkk???
erkek gömleği çıkarıp pantalonu indirir veeee içinden
bembeyaz bir atlet ve ondan daha da beyaz bir "don" çıkar karşınıza.
Allah'ım bundan daha kötü bir görüntü olabilir mi?
bu da yetmezmiş gibi bu ülkede bir çok erkek çoraplarını bile çıkarmaya tenezzül etmez.
dişler berbat
vücut kokusu tavan yapmış
ve birde beyaz çamaşır kabusu.
ama dedim ya türk erkeği anasının kuzusudur diye
herif 40 yaşına gelir anası bıkmadan hala sorar;
altına atlet giydinmi bak üşütme hasta olma...
kadın olarak tek sıkıntı bu mu?
keşke bu kadar olsa
diyelim ki sigara içen bir kadınsınız
bu ülkede sokakta yürürken kaç kadın görürsünüz sigara içen?
belki 1 ya da 2
neden? çünkü sokakta sigara içen kadına "hafif meşrep" denir bu ülkede.
bizler elimizde fosur fosur tüttürürken "hafif erkek" olmuyoruz
ama kadın içerse bas damgayı "aaaa orospuya bak"""
sokaktan bahsederken bu ülkede kadınların yaşadığı eziyeti yazmadan geçemem
sokağa çıkan her kadın iddialı veya yalın giyinsin farketmez
yanından geçen erkeklerin onda sekizi kadının "kıçına" bakar.
yetmezmiş gibi gözleriyle sevişir ve bunu karşısında hiç tanımadığı kadına bile hissettirir
hava hafif kararmışken sokakta tek başına yürüyüşe çıkmış bir kadına ne denir peki bu ülkede;
- ırıspıııııııı
başka bir kız arkadaşıyla bir bara, cafeye gidip birşeyler içip sohbet etmek isteyen kadına nedir ?
-ırıspıııııııı
düşünsenize trafikte giderken yandaki arabadaki kadına bakmak isterken öndeki arabaya toslayan
dangalaklar bile var bu ülkede.
daha yazılacak çok örnek var ama
yazıyı çocukluğumdaki bir şarkı ile bitireyim;
bu şarkının ana fikri olivetti olivetti
bütün erkekler domuzzzz....
valla bayanlar siz bu ülkede yaşamıyorsunuz sadece hayatınızın günlerini geçiriyorsunuz.
Allah yardımcınız olsun...
not : kadınlar sütten çıkmış ak kaşık mı? hümme haşaaa ama onu da başka zaman yazarım.
not 2 : şarz diye birşey yoktur o kelime ŞARJ'dır
not 3 : kapora diye bir şey yoktur o kelime KAPARO'dur
not 4 : makosen diye bir şey yoktu o kelime MOKASEN'dir

19 Nisan 2010 Pazartesi

Allah...

küçüktük
bir sürü şey anlattılar O'nun hakkında.
sanki herkes O'nu tanıormuş gibi anlattılar
kime sorsan bir fikri vardı
iyi- kötü, yumuşak-sert ama herkesin bir fikri vardı.
bizler normal olarak bize en yakın olanlara güvendik
yani annemizle babamıza
onların dediğini kabul ettik
çoğumuzun ana babası öyle şeyler söyledi ki hayatımızın kalanını O'nun ve verebileceği cezaların
korkusu ile yaşar olduk
işin içine korku girince ilk vazgeçtiğimiz şey sorgulamak oldu.
üstelik bu öyle bir korku ki eşi benzeri yok
düşünsenize küçücüğüz ve bize öyle bir güç anlatılıyor ki
yanlış yaparsak bizi cezalandırır hem de öyle bir ceza ki
tek ayak üstü falan da değil, cehenneme yollar bizi..
cehennem ne lan? diye sorduk kendimize
ama bulamadık ki cevabını çünkü bilmiyoruz
ana babamız cehenneme gidersin demiş bir kere, üstelik söylerken de suratları öyle bir ifade almış ki
sanırsınız bizimkiler uzun yıllar cehennemde yaşamış sonra anne babamız olmuşlar.
kendimize ne dedik? cehennem oğlummmm boru değil bu cehennem
söylerken bir kelimenin içeriği korkutucu, sen bir de cehennemin içini düşün
korku girdi içimize bir kere ve hep korkar olduk O'ndan.
bu da yetmezmiş gibi ana babalarımız sağolsun çıtayı yükselttiler
yalan söylersen çarpılırsın
çarpılmak? o ne yaa? o yaşta çarpılan tek adam görmüşüz o da televizyonda notre damme'ın kamburu
anaaa buna mı benzicem yalan söylersem hasiktirrrrrr... (korku seviyesi artıyor)
anne babana ters cevap verirsen cehennemin dibine gidersin
hem cehennem var hem de dibi.
dibi dediklerine göre demek ki normal cehennemden de beter orası (yükseliyor korku)
O herşeyi görüyor, ne yaparsan biliyor, ne düşünürsen farkında
!!! olayın koptuğu yer işte burası...
herşeyi görüyor biliyor ve farkındaysa benim özelim diye birşey yok demektir
demek öyle bir güç ki bu anam anammmmm (korku en üst seviyeye tırmanmış artık)
bundan sonra hayat boyu o korku içimizde artık.
düşünürken kilit koyarız, bir şey yaparken cehennem, içinde yanan ateş, dibi, dibinin körünü düşünürüz...
halbuki olayı bir de şöyle düşünsek
bizler O'nun içinde biryerlerde küçücük bir nokta gibiyiz. yani O bizim dışımızda falan değil.
kendimizi O, tek bir hücremizi de bir insan gibi düşünelim. nasıl ki o hücreler bizi biz yapıyorlar
ama biz onların çalışma sistemine karışmıyoruz
işte aynısından.
dünyanın ilk kurduğu günden kapatacağı güne kadar olan ve olacak her olayı,
doğan, doğacak, ölen ve ölecek herkesi hesaplayan,
kısacası herşeyi bilen O'nun bizim bu saçmalıklarımızla uğraşacağına gerçekten inanıyorsanız
bence çok fazla bilim-kurgu filmi izliyorsunuz demektir.
kendinizi örneğin karaciğerinizdeki bir hücre olarak düşünün,
ilk isteyeceğiniz şey ne olur? hücre olarak çapınızı büyütmek
sonra? birkaç hücrelik bir alana sahip olmak
sonra? karaciğerin bir bölümü olmak
sonra? karaciğerin tümü olmak
sonra? akciğere göz kırpmak
sonra? akciğer olmak
sonra? kol bacak pankreas 12 parmak bağırsağı falan filan derken
insanın kendisi olmak
demek ki bize erişilmez diye yutturdukları gibi olabiliriz aslında.
olabilme ihtimalimizin olduğu bir şeyden neden korkalım ki?
neden o korkunun bizi esir almasını kabullenelim ki?
Allah, Tanrı, Yaradan, O veya siz adına ne demek istiyorsanız bizi kendi sevgisinden yarattı ise
O'na sevgi duymak yerine O'dan korkmamızın amacı ne?
bizi O'nun korkusu ile büyütmeleri hayatımızı bu şekilde devam ettireceğiz demek değildir.
önemli olan aklımızın yettiğince, fikirlerimizin gidebildiği yere kadar O'nu ve O'nun muhteşem gücünü anlayabilmeye çalışmaktır.
gerisi bizim gibi zaten hali hazırda cehennemin dibinde yaşayan solucanların yağmurdan sonraki
hayatta kalma savaşıdır...