9 Ağustos 2010 Pazartesi

Ego...

egonun kelime karşılığı ben/ben'lik...
ancak nedense çoğumuz egoyu kendimizden ayrı bir şeymiş gibi görürüz.
görmekle de kalmayız egomuza bizden ama değil tarzında üvey evlat muamelesi de yaparız.
ego, ben'liğimiz dışında, hoşumuza gitmeyen özelliklerimizin ayrı bir yerde tutulduğu çöp kovası değildir.
kelime karşılığı olarak baktığımızda bile görebileceğimiz tek gerçek vardır;
egomuz biziz, biz egomuzuz tıpkı kulağımız, bacağımız ya da dalağımız gibi.
egomuza yabancıymış gibi davranıp kendimizde sevmediklerimizin suçlusu gibi göstermek
öncelikle kurbanı oynamak akabinde bir kaçıştır.
egomuz içimizde olduğunu varsaydığımız ancak gözle görüp elle tutamadığımız
sevgiden veya neşe den başka bir şey değil.
tek farkı gözle görüp elle tutamadığımız tüm duyguların bileşkesi olması.
yani egonun içide tüm duygularımızdan biraz biraz var.
birine seni seviyorum dediğimizde mutlu oluyorsak
o sevgimizin bir bölümünü içinde barındıran ve sadece kendimize ait egomuz
neden hep tu kaka?
kaçmayalım egomuzdan. ondan kaçmak bir elimizden, bacağımızdan kaçmak gibi bir şey.
egomuz gulyabani değil. bizi biz yapan özelliklerimizin ortak ikamet ettiği bir sokak.
tabiki oturduğumuz sokaktaki her komşumuzu sevmek zorunda değiliz
ancak hepsi ile belirli bir saygı çerçevesinde yaşamayı öğrenmemiz şart.
egomuz bize anlatıldığı gibi korkulacak ve göz ardı edilebilecek bir kavram değil.
siz hiç aynada kendinize baktığınızda canavar görmüş gibi korkar mısınız?
tabi ki hayır. neden? çünkü o görüntü sizsiniz. tıpkı egoda olduğu gibi.
dünyada herşeyin çözümünün tolerans ve kabullenmekte olduğunu hepimiz biliyoruz.
önce egomuzu anlamalıyız. bizi biz yapan şeyleri anlamalıyız.
egonuzu pandoranın kutusu gibi düşünün.
kutunun içinde sizi siz yapan pozitif/negatif bir çok özelliğiniz durmakta.
neymiş şu ego deyip kaldırın kutunun kapağını,
korkmayın içinden hayaletler, canavarlar fırlamayacak.
aslında ilk göreceğiniz şeyin sizi hayrete düşüreceğine adım gibi eminim.
zira o kapağı aralayınca göreceğiniz ilk şey kendiniz olacaksınız.
daha sonra egonun içinde karışık ve düzensiz duran pozitif ve negatiflerinizi sınıflandırın.
pozitifler bir tarafa, negatifler diğer tarafa.
nasıl yapılır bu yaaa demeyin çünkü ego sizin egonuz, onu siz yarattınız.
evde omlet yaparken içine hangi malzemeleri katacağınıza sizden başka karar veren var mı?
hangi malzemeyi ne zaman pişireceğinize karışan var mı?
işte ego da omlet gibi bir şey. tüm malzemeleri bir arada duran bir omlet.
kutuyu açıp içerideki pozitif/negatif düzeni oluşturduğunuz anda
aslında kutunun içinde gördüğünüz negatiflerin de sizi siz yapan parçacıklar olduğunu fark edeceksiniz.
ve o negatiflerin aslında düşündüğünüz kadar sizin sahibiniz olmadığını da.
sizin sahibiniz sizsiniz.
ben'liğinizin tek sahibi sizsiniz.
egonuz istanbuldaki etiler semti gibidir
bir yanında milyonluk evler diğer yanda milyonluk evlerin yanıbaşında yapılmış gecekondular.
nasıl ki o gecekondulardaki yaşayanlara zaman zaman kızar zaman zaman da acırız
işte egomuzdaki negatiflikleri de korkarak değil "etiler" kafasıyla kabul etmemiz gerekir.
egonuz sizin hizmetçinizdir. siz ne isterseniz onu yapar.
olan bir olay sonrasında nasıl ki ben'liğimize "bundan sonra bu sonuçtan kork"
ya da "sevin" emri veriyor ve egomuza bunu uygulatıyorsak,
nasıl ki o anlarda "patron" biz olabiliyorsak
hayatın her daim anında "patron" biz olmalıyız.
egomuz korkulacak bir "karanlıklar prensi" değil,
aynen küçük bir çocuk gibi hem sevimli hem de zaman zaman antipatik olabilen bir kavramdır.
sahibin kim olduğunu unutmamanız ve egonuzla barışmanız temennisi ile...
ps : egonuzu sevin / love your ego...