16 Şubat 2011 Çarşamba

Kafalar Küt Küt...

geçen hafta akmerkezdeyim otopark bileti ödemek için bekliyorum
en önde orta yaşlı bir kadın arkasında 30'ların başında bir erkek, arkasında ben bekliyoruz.
kadın ödemesini yapıp sıradan çıkınca önümdeki 30'luk kasadaki görevliye ;
- abicim nasılsın?
deyip sanki öpecekmiş gibi öne doğru hamle yapıyor, kasadaki görevlide ;
- oo bilmem kim hoşgeldin
deyip o da öne doğru hareketleniyor.
ikisi birbirini öpecek diye düşünürken,
son yılların modasını yaptılar;
KAFALAR ALINLARDAN BİRBİRİNE KÜT KÜT
hani bilirsiniz son zamanlarda hortlayan
öpüşmek yerine kafa tokuşturma olayı.
ilk gördüğümden beri anlamamıştım bunun kimlerin ne amaçla yaptığını.
komunistler mi yapıyor yoksa anarşistler mi?
dinciler mi yoksa ateistler mi?
hiç bilemedim insanların keçiler gibi neden kafa tokuşturduklarını.
fırsatını bulunca kaçırmayayım dedim ve önümdeki parasını ödeyip tokuştuktan sonra
sıra bana gelince kasadaki görevliye sordum;
-dostum şu kafa tokuşturma olayı varya hani az önce yaptığınız
- evet abi.. dedi görevli
necisiniz siz yani neciler kafa tokuşturuyor diye sordum
görevli bana baktı ve;
-abi allah inandrsın bilmiyorum, moda gibi birşey oldu bu iş, neciler tokuşturuyor inan bilmiyorum...
haydaaa gel burdan yak. bilmiyormuş neden keçi gibi tosladığını.
dedim o halde neden küt küt yapıyosun
dedi ki ne bileyim be abi herkes yapınca bende sürüden ayrılmayayım dedim...
hönkkkk cevaba bak.
adam en baştan kabullenmiş zaten bir sürüye dahil olduğunu
ama o sürünün ne sürüsü olduğunu bilmiyor.
önce çok şaşırdım
sonra neden bu kadar çok şaşırdığıma çaçırdım
zira burası türkiye, bilmeden iş yapanların, anlamadan yaşayanların ülkesi...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Asıl Üçleme...

sınır olmasa
ülke olmasa
pasaport olmasa
asker olmasa
polis olmasa
politika olmasa
politikacılar hiç olmasa
ayrı para birimi olmasa
din farkı olmasa
ne olsa?
tüm dünya tek ülke olsa
dileyen dilediği yere gidip yaşayabilse
polis, asker yerine bilinç olsa
tek para birimi olsa
politika yerine "ortak bilinç" olsa
dünya kaynaklarının nasıl kullanılacağına karar veren bir grup olsa
bu grup politikacılardan değil, fizikçi, kimyacı matematikçilerden oluşsa
değiş tokuş sistemi olsa
dünyadaki parayı dünya iyiliğine kullanacak yukarıdaki gibi bir grup olsa
dünyadaki tüm silahları aynı anda ortadan kaldırabilecek "ortak istek" olsa
dünya nasıl olurdu?
çoğu kişi bu soruya önce "kaos" olurdu diye cevap veriyor
ve hemen ardından ikinci yanıtını veriyor "ütopya"...
ne demek yani ütopya? hayalden öteye gidemez demek
200 yıl önce kadınların çoğu cadı/büyücü diye yakılırken
bugünkü demokrası o zaman ütopya idi.
100 yıl önce bırakın uçağı bugünkü hızda gidebilen arabada ütopya idi.
50 yıl önce rusya'da demokrasi ütopya idi.
30 yıl önce türkiye'de cebinde rahatça dolarla gezmekte ütopya idi.
yine 50 yıl önce aya gitmekte ütopya idi.
20 yıl önce füzyon kullanmak ütopya idi.
bugün hayatımızda var olanların çoğu bir zaman önce ütopya idi.
bizler "ütopya" dedikçe öyle olacak taa ki biri yapana kadar.
ütopya gibi kelimeler bizlerin ortak bilince ulaşamaması için yaratılmış kelimelerdir.
yıllarca üzerine en ağır anlamlar bindirilerek bizlere yapılası değil dedirtebilmek için kullanılan kelimeler bunlar
o günleri uzak görenler için burunlarının ucu bile uzaktır.
önemli olan uzağı yakın edebilmektir.
bunun için ihtiyaç olan ise 2 şeydir
birincisi hayalgücü
ikincisi kendine güven
benim kafamdaki dünya ütopya değil
çünkü içine yerleştirdiğim insanların lügatında yok bu kelime.
hiçbirşey ütopya değildir
herşey düşüncedir. ve düşünceden doğar.
önemli olan düşüncelerimize olan, kendimize olan güvenimizdir.
düşüncenin gücünü kavrayabilen herkes
hayalgücü ve kendine güvene erişir
ve öyle insanlar için ütopya içi boş bir kelimeden bir adım ötesi bile değildir.
düşün+hayal et+kendine güven
işte ütopyanın düşmanı olan trinity (üçleme)
unutmayalım önemli olan kendimize güvenmektir...