25 Kasım 2011 Cuma

Sil Baştan...

1999 yılından beri hayatıma kattığım felsefenin en önemli kurallarından biri ;
eğer illa ki bir savaşa gireceksen o cenk kendinle olsun ve
kendini karşındakinin diliyle göre...
1999 yılında başladığım kişisel cenkimle dün akşama kadar gelmiştim
ancak dün akşam kendisine çok değer verdiğim bir kişi ile yaptığım sohbet
bana 1999-2011 arasında ilerlediğim yoldaki eksiklerimi ve yanlışlarımı
tabak gibi ortaya koydu, koymakla da kalmadı yeni Selim'e doğru
bir an önce yol almam gerektiğini ve nerede yanlış yaptığımı da çok güzel kafama çakmış oldu.
karşımdakini dinlediğimi sanan ben gördüm ki gerektiği şekilde dinlemiyormuşum,
karşımdakine değer verdiğimi sanan ben gördüm ki "değer" kelimesinin
aklımdaki anlamını değiştirmem gerekiyormuş.
karşımdakilere "eşit" davrandığını sanan ben meğerse henüz eşitliğin ne olduğunu çözememişim.
bunun gibi bir kaç benim için çok önemli noktalar daha var.
mesaj alındı, çalışmalar başladı. bakalım bu yeni "cenk" beni nereye taşıyacak...
değişmem gerektiğini nasıl anladığımı belirtmek istiyorum,
bu işin tek kuralı var o da vücuduna kulak vermek.
şöyle ki herhangi biri hakkımızda yüzümüze bir eleştiri yaptığında
eğer o eleştiri doğru değilse vücudumuz hiçbir tepki vermez
ancak o yapılan eleştiri doğru ise eleştiriyi duyduktan kısa süre sonra
hiddetlenmek yerine önce vücudumuzu dinlersek
diyaframımızın hemen altında karın boşluğu ile midemiz arasında
bir sıkışma, bir nevi baskı veya karnımızda karıncalanma hissederiz.
elimizi belirttiğim bölgenin üstüne bastırdığımızda ise
sanki elimizin altında damar gibi atıp duran top şeklinde bir yuvarlak hissederiz.
bu topun büyüklüğü yapılan eleştirinin doğruluğu ile doğru orantılıdır.
yani yapılan eleştiri ne kadar gerçek ise elimizin altında
bum bum diye atan top o kadar büyük demektir.
dün akşam eleştiriler arka arkaya geldiğinde
ilk yaptığım şey vücudumu dinlemek yerine
karşı atağa geçerek o eleştirilerin yanlış olduğunu ispatlamak oldu.
bağırdım, çağırdım, karşımdakini suçladım amaaa
bir an geldi ve konuşmanın ortasında susmayı tercih ettim
zira vücudumu dinlemediğimi fark ettim
ve hemen elimi yazdığım bölgeye bastırarak kızgınlık topumun
ne kadar büyük olduğuna baktım ve gördüm ki top deniz topu kadar.
işte bundan dolayı yeni yolculuğuma başlıyorum.
siz siz olun zaman geçmeden siz de karşıdan gelen eleştirileri dinlediğinizde
asıl gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyan vücudunuzu dinlemeye
ve eğer içinizde atan top misketten büyük ise siz de kendi değişiminize başlayın.
bunları görmemi sağladığı için bana bu konuşmayı yapan kişiye
önce özürlerimi sonra da teşekkürlerimi sunuyorum...

21 Kasım 2011 Pazartesi

Öküzden Hallice...

kız arkadaşım var, türk standartlarının dışında.
saçı sarı, boyu uzun, neredeyse 0 beden ve seksapelitesi çok yüksek.
bunlar bir de güzel bir yüzle birleşince bu ülke onun için neredeyse yaşanmaz oluyor.
başına gelenleri anlatıyor bana sıkıla sıkıla, işinde ve özel hayatında.
taksiye biniyorum taksici başlıyor muhabbete diyor.
ilk sorular zararsız geliyor her seferinde ama müteakip sorular tacizin ötesine geçiyor.
işi ile ilgili şirketi dışından aldığı servislerde muhatap olduğu
erkeklerin yüzde doksanı devamlı bir yere davet ediyorlar.
alışverişe gittiğinde tezgahtar bile asılıyor.
yurtdışına çıkarken pasaport kontrolu onun için bir azap zira pasaport polisi
ardı arkası gelmeyen acaip sorular ile ful tacizde.
yazdıklarımı nereden mi biliyorum? cep telefonunu, maillerini devamlı gösteriyor bana.
sokakta taciz, işte taciz, alışverişte taciz kısacası hayatınn her anı taciz üzerine kurulu.
sadece benim kız arkadaşım böyle değil,
bu ülkede birazcık fizikli her kadın aynı dertten muzdarip.
geçen hafta boyunca cebine ve mailine gelenlerde artış olunca
benimki kafayı sıyırma sınırına yaklaştı ve otomatik tüfek gibi
sıralamaya başladı tacizleri benimle konuşurken.
işin komiği ise tacizcilerin arasında tanıdıklarım da var
o anlattıkça ben bir erkek olarak utandım.
verdiği her örnekte yüzüne biraz daha az bakar oldum
taa ki artık hiç yüzüne bakamayana kadar. bir erkek olarak başka erkekler
yüzünden kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim.
sonuçta bende bir erkeğim ama harbiden öküzden halliceyim.
ama ne yazık ki çoğumuz "öküz"...
empati yapmadığımız için bu ülkede fiziği averajın biraz üzerinde olan
kadınların nasıl bir cenderede yaşamak zorunda olduğunu görmüyoruz.
mecbur mu kardeşim bu kadınlar yolda yürürken önüne/yere bakmaya?
mecbur mu bu kadınlar gittikleri her yerde, bindikleri her taşıtta tacize uğramaya?
mecbur mu bu kadınlar "meta" olarak görülmeye?
bizler erkek olarak ne zaman aşabileceğiz bu basitliği?
ne zaman anlayacağız kadına tacizin bize bir şey getirmeyeceğini?
ne zaman kavrayacağız aslında birçok şeyin bizim tacizkar ataklarımızla değil de
kadın ne zaman isterse olacağını?
ülke erkeklerinin genelinde "türk erkeği" diye bir olgu var.
kim çıkarmış bu yalanı bilmiyorum ama işin gerçeği bize göre olan türk erkeği imajı ile
hem bu ülke hem de diğer ülke kadınlarına göre türk erkeği imajı çok başka.
türk erkeği nazikmiş, kibarmış, temizmiş, çok iyi seks yaparmış.
bunları yazan yada böyle düşünenlere tavsiyem
avrupa birliği aday ve/veya aday adayı ülkeler hakkında yapılan
araştırma raporlarını zaman ayırıp okumaları. ben okudum
zaten okuduktan sonra dank etti kafama bir çok şeyin değişmesi gerektiği.
kadın meta değildir, obje hiç değildir. kadın erkeğin istediğini yapmak zorunda da değildir.
kadın ve erkek belirli bir seviyede kalarak istek ve niyetlerini ortaya koyar
gerisi olursa olur. olay bu kadar basittir.
erkeklerimizden rica ediyorum lütfen sizde bu konuda en azından benim gibi öküzden hallice olun.
okuyun hakkımızda dünyada anlatılanları.
sorun sağınızdaki solunuzdaki kadınlara nasıl zorluklar yaşadıklarını.
ve bir an önce sıyrılın kanımıza işleyen bu ilkellikten.
işe nereden başlayacağını bilmiyorsan al sana bir kaç küçük öneri ;
1.- sokakta giderken yere tükürme
2.- yine sokakta giderken şeyini karıştırma/kaşıma
3.- ne kadar fakir olursan ol devamlı yıkan ve deodorant kullan
4.- her sabah ve akşam dişlerini fırçala
5.- sabah kalktığında bugün hiçbir kadına öküzlük yapmayacağım de...
çok zor değil öyle değil mi?
biz bugün bunları düzeltebilirsek bizim oğullarımız daha kaliteli yaşayabilir...