11 Mayıs 2011 Çarşamba

Sorun / Çözüm...

nedendir bilmiyorum ancak çevremde dikkat ettiğim bir şey var,
insanların çok büyük bir çoğunluğu karşısındakine fikir vermeyi iyi biliyor
ama çözüm sunma konusunda herkes kaçak dövüşüyor.
biri bana bir şey sorduğunda önce konu ile ilgili düşüncemi
daha sonra ise konu ile ilgili bence çözümümü belirtirim.
zira bana göre her açılan konunun kapanması gereklidir ki
evrenin işleyiş sistemi olan "halka" tamamlansın.
biri size bir şey danışırsa çözüme yönelik fikrinizi de belirtmeyi unutmayın
eğer belirtmezseniz açılan ama sonuçsuz havada kalan bir konu olarak kalır.
zeitgeist'ı çoğunuz duymuşsunuzdur, hala duymayan varsa youtube zeitgeist yazın izleyin.
zeitgeist "moving forward" isimli ikinci filmini yayınladı.
önemli olan adamların ne anlattığı değil, anlattıklarına çözüm sunmaları.
ilk film kendilerine göre olan sorunları
ve bu sorunların nereden kaynaklandığı hakkında idi,
bir çeşit uyanış filmi diyebiliriz.
yeni film moving forward ise çözüm filmi.
bugüne dek ortaya koydukları konular hakkında çözümleri vermişler.
anlatılan konular sizi ilgilendirmese bile izleyin
ki soruna çözüm nasıl üretiliri farklı bir açıdan görebilin.
zeitgeist değer verdiğim bir proje
gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değil,
benim için önemli olan ortaya konulanın sonuçsuz bırakılmaması.
hayatınızda ucu açık kalmış neler varsa bir kağıda yazın ve sonuçlandırın.
inanın çok büyük rahatlık açık dosya bırakmamak...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Hak Değil Şans...

toplum içindeki sınıflandırma tarih boyu hep var oldu.
sanki birileri bir senaryo çizip, insanları belirli bir sınıflandırma ile
kimin hangi sınıfta olacağına karar veriyor gibi.
hiçbirimiz doğmadan önce zengin yada fakir bir aileye doğacağımızı bilmiyoruz.
doğduktan sonra ailemizin sınıfına göre bir yaşantımız oluyor.
ama sanki içine doğduğumuz sınıf bizim herşeyimizmiş gibi yaşıyoruz.
en zengin olan daha az zengini,
daha az zengin olan orta sınıftakini,
orta sınıftaki de fakiri sanki karşısındaki insan değilmişcesine,
sanki ondan daha az kazancı olan bunu seçerek doğmuş, bunu hakketmişcesine hep aşağılıyoruz.
herşey statüko bizim için, herşeyin ölçü birimi para.
paran çoksa en iyi yemeği yersin, en iyi tedaviyi görürsün, en iyi yerde oturur, en iyi arabaya binersin.
bu aşağıdaki sınıflara baktıkça düşen bir kalite.
bir gün bir benzincide benzin alırken sohbet ettiğim pompacı bana ;
- fakir doğmayı ben seçmedim... demişti.
ama ona göre daha iyi koşullarda doğan bizler acaba onlara karşı doğru davranıyor muyuz?
hep unuttuğumuz bir şey var ;
diğerine göre daha iyi koşullarda doğup yaşayan biri bunu hak ettiğinden bu olmuyor
o kişi diğerine göre sadece "şanslı".
bir insanın kendini diğerine göre üstün görmesi, ve/veya öyle yaşaması bir hak değildir.
bu olsa olsa sadece bir şanstır.
kimse fakir olmak istemez ama unutmayalım ki kimse başrol varken yanrolü oynamakta istemez.
önemli olan bize verileni paylaşabilmektir.
zira cebimizdeki hakkımız değil şansımızdır.
eğer bizden daha "şanssız" olan insanlara karşı bakışımızı "hak" olarak görmezsek
elimizdekini paylaşmaya başladığımızı görürsünüz.
paylaşmaktan kastım "her gün dilenciye para veriyorum" tadındaki kendini kandırma paylaşmaları değil,
şansınızı biriyle sadece para olarak paylaşmanıza gerek yok.
şansınızla bir çok şey yapabilirsiniz.
örneğin ben doğuım günlerinde çok nadir hediye satın alırım.
bu gibi günlerde alacağım hediyenin para karşılığı kadarı ile ağaç dikerim.
veya yıl sonunda şirketimden müşterilere çok basit ve ucuz hediyeler gönderip,
ona ayrılan bütçenin büyük kısmı ile yardımlar yapar ve müşterilere o yardımın belgesini gönderirim.
örneğin basit bir bornoz hediye ettiysem yanında körler okuluna adına şu kadar yardım yapılmıştır
gibisinden bir mektup yolluyorum.
şansınızı dağıtın hakkınız olmadığını bilerek...