24 Eylül 2012 Pazartesi

Yürek Lazım...

severim atasözlerini,
tabi saçma olmayanları
bazıları öyle bir ders verir ki sabaha kadar düşünür dururum
ama bazıları da komedinin önde gidenidir.
sevdiğim ve üzerine özellikle düşündüklerim arasındakilerden biri ;
doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar...
bu atasözüne her yerinden bakarım,incelerim, anlamaya çalışırım.
hepi topu toplamında 5 kelime olan bu söz içinde alt başlıklar halinde
bir çok farklı anlamlarda barındırır.
açık olmak gerekirse bu ülke insanına bu kadar yakışan atasözü de pek azdır.
bu ülkedeki neredeyse hiç kimse karşısındakinin
ona doğruyu söylemesinden mutlu olmuyor.
insanların büyük bir çoğunluğu bir aldatmacanın içinde
yaşamlarına devam ediyorlar.
üzücü olan nokta ise bu insanlar bunu bilmelerine rağmen devam etmeleri.
çevir sokaktan birine sor ;
- senin için iyi arkadaş,dost ne demektir? diye...
ilk vereceği cevap "kafaca en iyi anlaştığım kişidir" diyecektir.
bu soruya verilen ilk otomatik cevap budur.
ama bu yanıtı veren kişiye ;
- peki ya dostun senin hakkında sana yanlışlarını söylüyorsa? diye sorarsanız
önce "olsun canım dost acı söyler" diye başka bir otomatik cevap verecektir.
ancak çevremize baktığımızda görüyoruz ki
eğer arkadaşım benimle aynı şekilde düşünmüyorsa arkadaşım değildir
tadında bir sürü arkadaşlık görebiliriz.
çocukluğumdan beri gördüğüm her yanlışı çekinmeden
dile getirebileceğim dostluklar aradım.
buldum mu? evet ama tabi ki çok az.
ama anladığım bir tek şey var ki
o da bu ülke insanı eleştiriyi kesinlikle hiç sevmiyor.
eleştiri yapanı ise yanında bile tutmuyor.
yani eleştiriyi, yapılan kişiyi ileriye
götürecek bir kelam ordusu olarak göremiyoruz.
hal böyle olunca ve bu hastalık toplumu sarınca
ortaya körlerin sağırlarla birbirlerini ağırladıkları,
doğruyu söyleyenlerin ise oradan oraya savrulduğu bir toplum çıkıyor ortaya.
insan eleştirilmekten neden korkar?
yanlışı su yüzüne çıkacağı için.
bu toplumda insanlar başkası onun yanlışını görürse/bulursa rezil olacağını
ve karşıdakinin gözünde değerini kaybedeceğine inanıyor.
işte bu yüzden ortaya ya ikiyüzlü/yalancı ya da körler/sağırlar örnekli kişiler ortaya çıkıyor.
aslında hepimiz durumun farkındayız zira eğer ortada
evrensel bir doğru varsa, insanın içi o doğruyu ne kadar değiştirmek istese de beceremez
ve değiştiremediği şey içinde uhte olarak kalır. sanki hiç geçmeyen bir yara gibi.
evet herkesin herşeyin farkında ama ortaya çıkıp bir babayiğit gibi
gerçekleri söylemekten korkuyor insanlar.
neden korkuyor?
ilk sebebi bunu söyleyecek kişinin söyleyeceği kişi tarafından artık sevilmeyeceğini düşünmesi.
peki ikincisi?
yanlız kalmaktan korkuyor.
toplumun büyük yüzdesi körler/sağırlar dengesinde yaşadığı için
doğruyu söyleyen adam yanlız kalır.
ama kalkıp sokakta birine sorarsan
aaa olur mu öyle şey, darağacına gitsem gerçekleri söylemekten vazgeçmem der.
(yalanın önde gideni)...
gerçekleri söylemek gerçekten yürek isteyen bir iş.
denedim/deniyorum oradan biliyorum :)
bazen çok zor oluyor,gerçekten çok zor oluyor
ama o zamanlarda da aklıma tek bir söz geliyor ki o da ATA'mın sözü ;
- muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur...
işte korkudan kurtulmanın yolları kitabı ders 1 ;
MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder