13 Şubat 2013 Çarşamba

Takılma oraya...

her insanın zayıf ve güçlü yönleri vardır
ve bu hepimiz için değişmez kuraldır.
komple "tamam" olanımız yoktur,
zaten bu dünyada komple "tamam" olma şansımız da yoktur.
doğarız, büyürüz,gelişiriz, gebeririz
ama hep öğreniriz.
birimize çok kolay gelen diğerinin kabusudur
kimimize leblebi çekirdek olan diğerinin kıçından kan getirir.
bana garip gelen ise kıçından kan gelen neden acaba bunca meşakkate rağmen
halen "diğerine" kolay olanı kendinde de kolay hale getirmeye çalışır?
yaradılışımız itibarı ile güçlü ve zayıf taraflarımız var.
ama nedense çoğumuz güçlü olan tarafımızı daha güçlendirmek yerine
hayat odağımızı zayıf olan yönlerimize kanalize ederiz.
ve sonuç çoğunlukla hüsran olur zira zayıf olan taraflarımız
doğuştan gelmedir tıpkı güçlü taraflarımız gibi.
kendimden iki örnek vereyim;
basketbol oynadım, yazıyı sağ elle yazmama rağmen
basketbolu sol elle oynadım.
bir koçum vardı sağ taraftan sol elle turnike attığımda
çıldırır ve öküzzzzz oradan o elle mi atılır deyip
ceza koşuları yaptırırdı.
bir gün geçtim karşısına ve şunu sordum ;
- yahu koç sağdan girip sol elle atıp kaçırdığım sayı neredeyse hiç yok
ama sen bana küfür edip devamlı ceza veriyorsun.
senin istediğin topun potaya girmesi mi
yoksa beni komple bir basketçi yapmak mı?
dedi ki : komple basketçi yapmak.
dedim ki : iyi de o potansiyel bende yok ama sağdan girip
sol elle sayıyı bulma potansiyelim var.
o halde bunun üstüne gidip potansiyelimi daha yükseğe çekmek yerine
neden devamlı zayıf tarafımın üstüne gidiyorsun?
durdu,baktı ve dedi ki : burası basket salonu, felsefe kulübü değil.o kulüple işim bu laftan sonra bitti.
kendimle ilgili vereceğim ikinci örnek ise iş hayatı ile ilgili
ofisimdeki masamın üzeri savaş alanı gibidir.
masamın siyah renk olduğunu görmek bile zor
zira masa üstü evraklar, kartlar,numuneler kataloglar vb. ile doludur.
patronum yıllarca "hayatımda senin kadar dağınık bir adam görmedim, şu masanı topla" dedi.
birkaç kez toplar gibi yaptım ama
iki üç gün geçince masa savaş alanı.
yine patronun tatavası yine benim toplar gibi hareketlerim sürdü bir süre.
bir gün patron geldi dedi ki "ulan bir daha bu masayı böyle görürsem seni işten atıcam"
dedim hiç bekleme hemen at. şaşırdı durakladı ve
işten atılmaktan korkmuyor musun diye sordu.
bende atılmaktan değil senin devamlı yanlış yöne takılı kalmanla
bu şirketin geleceğinden korkuyorum dedim.
patron karşımda bir an sarsıldı sonra "o ne demek be" dedi.
dedim patron otur karşıma.oturdu. çekmecemden bir kağıt çıkardım
üzerinde selim benezra yazıyordu ve kağıdın ortasında baştan aşağı
sayfayı ikiye ayıran bir çizgi vardı.
çizginin solunda zayıf selim, sağında ise güçlü selim yazıyordu. al dedim şunu oku.
tek tek zayıflıklarımı okudu ki aralarından biri düzenli olamamak idi.
sonra sağ tarafı okudu ve durup öylece bana baktı.
dedim ki sen sola yoğunlaştıkça sağdakileri kaçırıyorsun.
kaçırınca da sağda yazanlar üzerine bina kuramıyorsun böylece zaman kaybediyoruz.
anlatmak istediğim gücümüz ve güçsüzlüğümüz doğuştan gelenlerdir.
önemli olan onların neler olduğunu tam olarak anlayıp
güçsüzlüklerimizi güçlü tarafa geçiremiyorsak onları öylece kabul etmektir.
zira güçsüzlüklerimizi kabul etmek güçlü olduğumuz alanları da kabul etmek demektir.
bu kabul bizi güçlü olduğumuz alanlarda daha ileri götürebilecek çıkış noktamızdır.
çok düzensiz biri > ama çok zeki biri
hiç matematikten anlamayan biri > ama çok iyi türk sanat müziği bilen biri, vesaire vesaire...
zayıflıklarınla uğraş, onları güce çevirmeyi dene
ama olmuyorsa fazla uğraşma ve ona harcayacağın gücü ve zamanı
güçlü olduğun taraftakileri daha da güçlü olmaya harca.
unutma hiçbir zaman komple "tamam" olmayacaksın/olmayacağız.
seni güçlü yapan yanlarını iyice öğren ve onları geliştir.
zayıf olan yanların için ise eğer değişmiyorlarsa kabul et ve geç.
unutma güç akıldan gelir ve akıl doğru kullanıldığında güç demektir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder