12 Nisan 2010 Pazartesi

Bu sadece küçük bir yolculuk...

durmadan ileriye dönük yaşıyoruz.
nedendir anlamıyorum ama hepimiz sanki bir çizgi üzerinde
hep ileri gitmeye programlanmış gibiyiz.
ileri gitmek, ierlemek güzel bir şey
ancak önemli olan düz bir çizgi üzerinde ileriye gitmek midir?
evrende aynı çizgi üzerinde olan hiçbir olaydan
etkilenmeden çizgi üzerindeki gidişatına devam eden tek bir kavram vardır ;
ZAMAN...
evet zaman olana bitene bakmadan sadece (bizim algımız dahilinde) değişmeden,
dönmeden, dolaşmadan hep aynı hatta ilerliyor.
zamanı anlamak ve kendimizi ona uydurmak için o kadar düşünmeden yaşıyoruz ki
bazen empati yapıp kendimi zamanın yerine koyduğumda
insanlara gülesim geliyor.
zira zaman evrende güneşten bile önce yaratılmış bir kavram.
yani önce Yaradan sonra Zaman ve sonra Güneş yaratılmış.
tüm ezoterik inisiye dinsel ve tinsel bilgileri araştırırsanız oluşum sırasının böyle olduğunu görebilirsiniz.
bizler "insan" olarak yaratılanlar listesinde son sıradayız.
çiçek, börtü-böcek, hayvanlar bile bizden önce yaratılmış.
ama insandaki "kibir" öylesine büyük ki
listenin en sonunda yaratılmış olmasına rağmen kendini hep
listenin üstünde hatta kendini listenin toplamından bile büyük görebiliyor.
hal böyle olunca da O'nun yarattığı bir yaratık olarak O'nun ilk yarattığı ZAMAN'ı bile
sahiplenmeye çalışıyoruz, sahiplendiğimizi zannediyoruz.
kendinizi deniz kenarında düşünün,
dalganın olmadığı sadece hafif bir meltemin yarattığı dalgacıkların olduğu bir deniz kenarında.
ve kağıttan yaptığınız küçük bir gemiyi suya bırakın,
meltemin yarattığı dalgacıklar o kağıttan gemiyi sağa sola doğru
devamlı hareket ettirecektir.
işte o deniz evren, dalgacıklar zaman ve kağıt gemide biziz...
ne yaparsak yapalım kağıttan gemimiz sonunda batacaktır.
önemli olan bu yolculuğu ne kadar çok sürdürebilmemiz için kağıttan gemiyi yaparken
nelere dikkat etmemiz gerektiğidir.
insan ve onun hayatı güneş gibi zaman gibi Yaradan gibi kavramların yanında sadece küçücük bir yolculuk yapan kum tanesinden öteye gidemez.
hayatımıza düz bir çizgi üzerinde ilerleyen nefesler topluluğu olarak bakarsak
her daim bitmek tükenmek bilmeyen bir yarışın içinde oluruz.
ama herşeyin kendine dönen bir daire içinde olan biten olaylar silsilesi olarak bakabilirsek
işte bizi hayatımızın son nefesine kadar yoran o yarışın içinde olmayız.
böylece yarış sandığımız şeyi kazanabilmek için "olduğumuzdan farklı"
şekilde yaşama mecburiyetimiz olmaz.
amannn ben zaten olduğumdan farklı yaşamıyorum kiiiiii diyen olursa
bende ona güldürme beni derim zira hayatımızın bir çok anında kendimiz gibi değil
bizden istendiği gibi yaşıyoruz.
zaman bizi olduğumuz gibi kabul eden,
bizimle didişmeyen, bizden hiçbir çıkarı olmayan
ve bizden çok daha önce olan yaşayan bir varlıktır.
biz küstahlığımızı bir kenara bırakıp zamanın bizden üstün olduğunu,
yaşam amaçlarımızın farklı olduğunu anlayıp
zamana sahip olma ve onunla yarışmaya ihtiyacımız kalmaz.
ne zaman ki kendimizi olduğumuz gibi kabul edip bu yarıştan vazgeçeceğiz
işte o zaman şimdi para verip aldığımız anti-aging kremlerini bile unutabileceğiz.
çünkü bu yarış bizi insan olarak yıpratıyor, değiştiriyor,hırslandırıp farklılaştırıyor.
farklılaşmayan çünkü siz olduğunuz gibi güzelsiniz
tıpkı benim olduğum gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder