5 Nisan 2010 Pazartesi

Herşeyi Sorgulayın...

son 10 yıldır en büyük trend "soyut" bilgiler.
elle dokunamadığımız,
gözle göremediğimiz
yani kısacası din, spiritualizma, meditasyon gibi "içe dönük" çalışmalar
yaklaşık son 40 yıldır devam etmekte olan "dışa dönük" yaşantı ile savaşır duruma geldi.
dinle hiç alakası olmayan kişilerin gruplar kurarak dersler aldığını,
önceleri her boku yerim diyenlerin şimdilerde "içsel" yolculuklar yaptıklarını görüyoruz.
bir çoğu bir süre sonra trendin inişe geçmesi ile birlikte bundan da vazgeçip yeni trendlere yelken açacak.
pek azı bugün yaptıklarını aynı inançla devam ettirecek.
çevremde bir çok arkadaş, dost, aile sohbetlerinde içsel yaşam konuşmalarına şahit oluyorum.
beni en çok sıkan şey ise bu konuşmaları yapanların bir çoğunun bunu "ezbere" yaptıkları
yani konuşmaya başladıkları zaman onlara verilmiş kitap veya dökümanda ne okumuşlarsa
onları anlatıyorlar yani ezberciler.
trend veya değil önemli olan yeni öğrenmekte olduğumuz bir bilgiyi ne kadar derinden anlayabildiğimizdir.
ne yazık ki çevrem "ezberci" lerle dolu.
hayatında hiç Tanrı hakkında konuşmamış, boşverin konuşmayı
hiç düşünmemiş birileri bugün kalkıp Tanrı öyledir, Tanrı şöyledir diyebiliyor.
desin demesinde hiç sıkıntım yok,
beni sıkan söylediklerini bir kitaptan alıp aynen olduğu gibi söylemesi ve bu ezbere söylediklerine
sonuna kadar inanması (trend geçene kadar)
görmediğimiz, duymadığımız, dokunmadığımız hiç bir şeyi bize anlatıldığı şekliyle kabul etmemeliyiz.
zira Tanrı bize doğadaki tüm canlılardan farklı olarak düşünebilmemiz için beyin verdi.
önemli olan ağzımızdan neyin çıktığı değil, hücrelerimizin en dibine kadar neyi özümseyip nasıl davrandığımızdır.
bırakın ezbere iş yapıp konuşmayı.
düşündüğünüz herşeyi ama herşeyi sorgulayın
korkmayın sorgulamaktan
hayatınıza bir şeyin yön vereceğini düşünüyorsanız o şeye kendi kafanızda farklı açılardan
bir sürü soru sorun.
sorularınızın "kötü" "yanlış" ve/veya "şeytani" içerikleri barındırmış olmasından da korkmayın
çünkü insan doğası gereği eğer bir konuda tüm soruları sorup cevaplarını alamıyorsa
o şeyi hayatına "tam" anlamı ile katamıyor.
hepimiz böyleyiz.
bir düşüncenin, bir akımın kısacası herhangi bir şeyin içimize sinip tam olarak yerleşebilmesi için
yapılması gereken en önemli nokta ona sorular sormaktır.
korktuğunuz bir şey varsa neden korktuğunuzu sorun
varmak istediğiniz bir amacınız varsa sonrasını sorun
size birileri yeni birşeyler anlatıyorsa binbir açıdan binbir soru sorun
hiçbir şeyi size sunulduğu şekliyle olduğu gibi almayın.
yontmanız gerekiyorsa yontun
içeriğini değiştirmeden sizin özünüze uygun bir hale getirmek istiyorsanız "özünüzün" ne olduğunu sorun.
sorgulayın
korkmayın
Tanrı nedir/kimdir?
Cennet Cehennem var mıdır?
iyi miyim?
kötü müyüm?
doğru muyum?
çalışkan mıyım?
neyim ben?
yolum ne?
amacım ne?
kimim ben?
durmadan bıkmadan usanmadan sorgulayın
bunu yaptığınız müddetçe korkularınızın azaldığını
ve sonrasında hayatınıza katmaya karar verdiğiniz şeyin gerçekten mi size uygun olup olmadığını göreceksiniz.
böylelikle "trend" peşinde koşan olmak yerine gerçekten size uygununun ne olduğunu bulacaksınız.
içinde bulunduğumuz sistem ne yazık ki "sende amma sordun be kardeşim yaaa" sistemi.
bunu kabullenmek zorunda değilsiniz.
unutmayın;
çevrenizde yaşadığınız, gördüğünüz herşey bir vizyon.
önemli olan sizin özünüzün gördüğünüz vizyonla ne kadar uygun olduğudur.
sorun
sorgulayın
korkmayın öreneğin bugüne dek henüz bir kez bile kimseden
- kafamdaki Tanrı olgusunu sorguladım o yüzden evim yandı
dediğini duymadık.
KORKMAYIN
HİÇ BİR ŞEY OLMUYOR...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder